VİZYONER, YENİLİKÇİ VE İDDİALI MET MİMARLIK KURUCUSU; Y. MİMAR ESMA ALTUNBAŞ

VİZYONER, YENİLİKÇİ VE İDDİALI MET MİMARLIK KURUCUSU; Y. MİMAR ESMA ALTUNBAŞ

GEREK YURTDIŞINDA ALDIĞI EĞİTİMLERİYLE GEREKSE GÖZ DOLDURAN PROJELERİYLE ADINDAN SIKÇA SÖZ ETTİREN Y. MİMAR ESMA ALTUNBAŞ İLE 2018 YILINDA KURDUĞU MET MİMARLIK OFİSİNDE; MULTİDİSİPLİNER EĞİTİM ANLAYIŞIYLA YAPMIŞ OLDUĞU PROJELERİNDEN YOLA ÇIKARAK POZİTİF BİNA VE MEKANLAR ÜRETMEK ÜZERİNE DOLU DOLU BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİRDİK.

Merhaba, Grey okurları için kendinizi tanıtır mısınız?

1987 Trabzon doğumluyum. İlk, ortaokul ve lise öğrenimini Almanya’da tamamladım. Stuttgart Teknik Üniversitesi Mimarlık bölümünde Lisans ve Yüksek lisans eğitimimi aldım. Daha sonra 2012 yılında Türkiye’ye döndüm. Evliyim ve altı yaşında bir oğlum var. MET MİMARLIK firmasını kurmadan önce Almanya’da çeşitli firmalarda şehircilik ve bölge planlama alanlarında ve büyük ölçekli kültürel bina projelerinde çalışma fırsatım oldu. Türkiye’ye döndükten sonra bir meslektaşımın yanında çeşitli projelerde iki yıl boyunca saha ve ofis tecrübesi edindim. Sonrasında üç yıl kadar belediyenin Etüt Proje Müdürlüğü’nde görev yaptım. Hazır olduğumu hissettiğim anda firmamı kurarak kendi adıma projeler üretmeye başladım.

İyi tasarlanmış mimari yapılar, insan hayatında pozitif etki yaratır derler, sizce de öyle mi?

Her mimari eser üç özelliği içinde barındırmak zorundadır. Bunları kullanışlılık, sağlamlık ve estetik olarak ifade ediyoruz. Bu üç özellikten birinin eksik olduğu yapılar, farkında olmadığımız rahatsızlıklar yaratır. Bu yüzden içinde yaşadığımız yapının iyi tasarlanmış olması hayatımızı kolaylaştırıyor. Bir evde her gün gördüğünüz yanlış detaylar, siz fark etmeden sizi rahatsız edebileceği gibi doğru tasarlanmış mekanların iyileştirici etkisi olduğunu söyleyebilirim. Mimari, insan psikolojisi üzerinde büyük etkilere sahip. Ancak mekanlar kişilere ve alışkanlıklarına göre tasarlanmalı. Bir mekân herkes için pozitif etki yaratacak diye bir şey söylemek doğru olmaz.

Hayal etmek ve insanlar için pozitif binalar ve mekanlar üretmek aklınızda var mıydı?

Bu bir anda aklımda beliren bir fikir değil benim için. Daha çok bir süreç. Çocukluğumda, Almanya’da yaşadığım evden başlayan bir hikâye. Gurbetçi ailelerin, şehrin işçi kesiminin bulunduğu bölgede kiralık bir evde yaşadığını, bu evlerin eski yapılar olduğu için bugünkü konfor şartlarından uzak olduğunu ifade etmem gerek. Evde banyo olmadığı gibi bir odasında pencere de yoktu. Bu benim bulunduğum mekânı dönüştürme dürtüsüne sahip olmamı sağladı diyebilirim. Bu durum girdiğim her mekâna aynı gözle bakmak, kusurlarını bir çırpıda görmek gibi bir meslek hastalığına dönüştü tabi. Eğitim hayatım içinde, bu mesleği tavsiye eden öğretmenlerim ve beni destekleyen ailemin katkısını asla yok sayamam.

Kendi hayallerim beni, insanların hayallerini gerçekleştirebileceğim bir mesleğe kavuşturdu. Bugün karşılaştığımız kişilerin hayallerini anlamak, tasarlamak, kâğıda dökmek, onların hayallerine yoldaşlık etmek bambaşka bir keyif.

Nitelikli bir mekânı nasıl tanımlarsınız?

Estetik, kullanışlı, dayanıklı. Bir mekân en boş hali ile bile kişiyi içine almalı. Mekânı sınırlayan tüm yapı elemanları birbiri ile doğru orantıda ve konumda olmalı. Dışarı açılan penceresi gün ışığını doğru açıdan, doğru zamanda içeri almalıdır. Açtığınızda temiz havayı solumanıza fırsat vermeli. Kullanılan malzemelerin, duvar renginin, mobilya yerleşiminin de önemi çok. Yalnızca metrekaresi üzerinden değerlendirilen ancak oldukça kullanışsız mekanlar görünce hemen düzeltmek istiyorum.

Bir de mimar tarafından tasarlanan mekanların, uygulamada yapı ustalarının fikirleri ile değişmesi, ciddi anlamda rahatsız ediyor. Oysa düşünmek ve tasarlamak mimarın, inşa etmek ustanın işi. İnsanların, başkalarının işlerine müdahil olması da niteliksiz mekanlar ortaya çıkarıyor maalesef.

Tasarımlarınızda sıklıkla kullanmayı tercih ettiğiniz tarz, renk, stiller nelerdir?

Buna tek kelime ile yanıt verebilirim. Sadelik.

Eğitimini Avrupa’da alan bir mimar olarak süslemeleri, mimari üslupları çok yakından gördüm. Ancak hayranlıkla takip etmeye çalıştığım çizgi Japon mimarisi ve yaşam biçimi diyebilirim. Bizim kültürümüze de oldukça benzeyen yanları var.

Japonların yaşam biçimleri ve modern mimariye yaklaşımını beğeniyorum. Toplumsal kültürlerini bugüne çok doğru yansıttıklarını ve bu kültürü kaybetmeden sürdürebildiklerini görüp takdir etmemek mümkün değil.

Çok basit bir örnek vermek gerekirse yer sofrası kültürü bizde yerini yemek masasına bırakmışken Japonya’da, modern mimari ile harmanlanan bir mekânda hala rastlayabiliyorsunuz. Bu tarihi ve kültürel değerlerin modern dünya ile olan entegrasyonuna hayranlık duyuyorum. Özünü kaybetmeden kültürünü çağa uygun olarak yaşamaya devam eden bir toplumun, her alanda başarılı olmasını mümkün görüyorum.

Tasarım felsefeniz nedir? Bu süreci bizimle paylaşır mısınız?

Form, fonksiyonu takip eder. Takip ettiğim en önemli felsefe bu. Tasarım içerden başlayarak doğru fonksiyon çözümü ile neticelenmeli. Alan ve büyüklük odaklı, hesap makinesinin matematiği üzerinden mekân üretmek bizim çizgimizi yansıtmıyor. Üç boyutlu bir şeyi hesap makinesi aritmetiği ile tasarlayamazsınız. Bir mekânın, bir konutun yalnızca metrekaresi yoktur. Onlarca parametresi olan mekanlar bu yüzden tasarlanmış mekanlar gibi görünmüyor.

Biz tasarladığımız her yapıda bu çizgiyi korumaya dikkat ediyoruz. Mesele salt mekân büyüklükleri üzerinden tartışıldığında, sabah güneşinin sizi uyandırmasını gözden kaçırıyorsunuz. Çünkü yatağın nereye geleceğine dair bir fikir üretmeniz için mekânı çalışmalısınız. Çalışılmayan mekanlar boş odalar haline geliyor. Bu konutları 3+1 diye ifade ediyorsunuz. Bizim için bu sayıların önemi yok. Biz oda sayısı ile ifade edilen bir konut değil, içinde yaşayanların mutlu olduğu evler tasarlamak istiyoruz.

Ülkemizdeki mimarlık disiplini sizce nasıl ilerliyor? Bu konuda olumlu ve olumsuz gördüğünüz konular nelerdir?

Ezbere. Bu eğitim sistemiyle alakalı olsa gerek diye düşünüyorum. Sorumluluğumuzun çok büyük olduğu zamanlardayız ve kısa zaman önce yaşamış olduğumuz bir deprem felaketi de bu sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu bize hatırlatıyor. Mimarı inşaatın orkestra şefi gibi görüyorum. Diğer tüm disiplinler mimarın koordinasyonunda çalışıyor diyemiyorum maalesef. Oysa çalışmalı. Diğer disiplinler yapının yalnızca kendi uzmanlıklarına ait parçalarını görürken mimar mesleği gereği yapının bütününü görüyor. Biz zemin kattaki yatak odasının duvarı örülürken çatıdan gelen yağmur olduğunu görüyoruz. Ya da yapının kaba inşaatı devam ederken yapılan küçük hataların, seramik kaplanırken büyük sorunlara neden olacağını biliyoruz. Bu yüzden mimarların ofiste tasarladığı yapıları, şantiye kısmında da denetlemesi gerektiğini düşünüyorum.